Canım arkadaşım Mutlu ve Umutlum beni sobelemiş. Teşekkür ediyorum canım. Bir kitap sever olarak bu sobeyi çok sevdim.
Konumuz 'En çok etkilendiğim 3 aşk romanı'.
En çok beni etkileyen ve kitabın sonunda ağlamama sebep olan ilk kitaptan başlamak istiyorum. Kürşat Başar'ın 'Başucumda Müzik' kitabı. Kuzenimin önerisiyle okudum bu kitabı ve çok beğendim. Etkisinde kaldım.
Kitabın içeriğini anlatan sözler ve özeti şöyle...
"Eğer, hayatınızın herhangi bir an'ına gidip orada sonsuza dek kalacaksınız deseler yalnızca iki şeyden birini seçmek isterdim. Biri, o çocukluğun bahçesindeki ağacın dalına asılı salıncakta sallanırken... Öteki, bütün hayatım boyunca en çok sevdiğim adamla öpüştüğüm ilk gün... Herkes aşık olmanın ortak dilini bulup yazmaya çalışıyordu.
Ama aslında bu kadar basitti işte: Birini öptüğünde salıncakta sallanır gibi hissediyorsan aşıksın."
Başucumda Müzik, bizi "gerçekleşen bir rüya"ya götürüyor. 50'li ve 60'lı yılların karmaşasında unutulup gitmiş gizli bir aşk öyküsünü anlatıyor. Orada, sokaktan akordiyon sesinin geldiği bir bahar sabahında, unutulmaz cumartesilerde, unutulmuş şarkılarda eşsiz bir duyguyu, tutmak isterken avucumuzdan kayıp giden o rüyayı okuyacaksınız. Hem de çok tanıdık bir yakın tarihin çarpıcı gerçeğinin içinde...
(Arka Kapaktan)
"Bazen kendimizi bir hayalin içinde sanırız ama aslında yaşadıklarımız gerçektir. Bazen de herşeyi gerçek sanırken aslında yalnızca hayal gördüğümüzün farkına varmayız. Bu kitapta yazılanların hepsi gerçektir. Ama aynı zamanda hepsi yalandır. Çünkü onu ben yazdım. "(Kürşat Başar) s.5
“Dünyanın en güzel hikayesi” de olsa artık acı veren sevinçleri barındıran paylaşılması imkansız hatıralarıyla başbaşa kalmaktan yorgun düşmüş yalnız ve yaşlı bir kadının hayatını, daha doğrusu aşkını, o aşka damgasını vuran bir şarkı eşliğinde anlatıyor “Başucumda Müzik”. Kürşat Başar, roman boyunca adını telaffuz etmediği kadın kahramanının çocukluğundan başlayan çarpıcı hayat hikayesini serbest çağrışımlarla, zaman sıralaması yapmaksızın, kopuk kopuk, ama akıcı bir dille aktarmış".
Diğer etkisinde kaldığım bir roman ise, yakınlarda Canan Tan'ın yazmış olduğu Piraye adlı roman. Ya ben çok duygusalım ( öyle olduğum kesin :)) yada böyle aşk hikayeleri beni hüzünlendiriyor. Bu kitabında ekisinde çok kaldım diyebilirim.
Roman, genç bir kızın aile, okul, aşk ve evlilik yaşantısına odaklanan ilginç bir biyografi özelliğine sahip; yazar, yarattığı kadın kahramanın yaşantısına bir ’kadın duyarlılığı’ ile yaklaşıyor. Romanın ilk sayfalarında idealleri olan genç bir kız olarak tanıştığımız Piraye, sayfalar ilerledikçe ilişkilerin farklı boyutlarını yaşayacak, aşk duygusunun karşılığını kendi hayatına yerleştirmeye çalışacaktır.
"Piraye" romanını bir ’dram’ haline getiren ise genç kızın evlilik ve evlilik sonrası
yaşantısı olacaktır; Piraye, üniversite öğreniminin hemen ardından Diyarbakır’a gelin gidecektir.
"Piraye"yi yakın çevrenizde aramayın sakın," diyor Canan Tan. "Hem onun, hem de romandaki diğer karakterlerin hayal ürünü olduklarını belirtmeme, bilmem gerek var mı? Ama uzak şehirdeki şarkının nihavent olduğunu söyleyen Nazım Hikmet ve
"Gözlerin hani?" diye soran Ahmed Arif gerçek."
Sizlerle paylaşacağım son kitapta ise yine Canan Tan'ın 'Yüreğim Seni Çok Sevdi' kitabı.
'Biliyorum, imkânsız aşk bu! Ama hükmedemiyorum kendime...' demişti Murat. 'Çünkü, Yüreğim Seni Çok Sevdi! ..'
Ardından da dizelere dökmüştü sevdasını.'Yüreğim seni çok sevdi
o yürek talan
o yürek yangın yeri
o yürek seni istiyor bir tek seni...'
Aslı ile Murat’ın İstanbul-Bursa-Amerika üçgeninde yaşadıkları destansı aşkın öyküsü. Herkesin kendinden bir şeyler bulabileceği kadar gerçek...
Bu kitapları tavsiye ederim sizlere. Eğer benim kadar duygusalsanız ki çok beğeneceğinize eminim.
Bende canım arkadaşım Mehtapcığımı sobeliyorum.
SEVGİYLE KALIN HEPİNİZ...