27 Eylül 2008 Cumartesi

ONDAN, BUNDAN :)

Merhabalar, bir haftayı daha bitirmiş bulunuyoruz. Ve tatile başlıyoruz bugün :) Aslında bizim iş yeri bayramda bile açık. Ne kadar saçma değil mi… Nöbetleşe kalacak personel. Arefe ve bayramın ertesi günü cuma 2 öğretmen görevli. Bekar öğretmenleri görevlendiriyorlar. Sinirlendik bayağı bir biz bekar öğretmenler. Haksızlık değilmi. Hemen evlenmem lazım :)

Cuma ben görevliydim ama şehir dışına çıkacağım için başka öğretmene görev verdiler şimdilik kurtuldum ama diğer bayram kurtulamayacağım. Bayram günü hizmetliler gelecekmiş. Tam bir saçmalık bence bayram günü yazık değilmi o personele ve bayram ertesi ve arefe günü öğrenci gelmeyeceği halde öğretmenin gitmesi hiç mantıklı gelmiyor...

Sağlığım daha iyice çok şükür. İlaçlar yaradı. Bugün Mersin’e gidiyorum. Önce ablama, yarında yazlık eve. Bayramı orada geçireceğiz. 1 aydır canım annemi ve babamı görmüyorum. Çok özledim ikisini de. Bayram dönüşü dönüyorlar neyse ki. Bugün koskocaman sarılacağım ikisine de.

Bu akşam ^^Komedi Dükkânı’na^^ gideceğim. Mersin’e geliyorlar. 3 gün önce Adana’da gösteri vardı ama biz Mersin'dekine bilet almıştık. Bu gece inşallah bol bol gülüp stres atacağım. Bayılıyorum o programa.


Tam bir komedi bu Tolga Çevik değil mi :) Sizlerle paylaşacağım bugün ki gösteriyide inşallah bayram dönüşü.

HERKESİN BAYRAMINI ŞİMDİDEN KUTLUYORUM.
GÜZEL BİR BAYRAM GEÇİRMENİZİ DİLERİM.
HEPİNİZ SEVGİYLE VE MUTLU KALIN OLURMU :)

26 Eylül 2008 Cuma

CAN DÜNDAR'DAN


Birine sevginizin tümünü sunmak, Asla sizi de aynı şekilde seveceğinin garantisi değildir.

Sevgiye karşılık beklemeyin; Sadece sevginin karşıdakinin kalbinde büyümesini bekleyin; fakat olmazsa da, sizin kalbinizde büyüdüğüne emin olun.

Birine çarpılmak için bir an yeterlidir, birinden hoşlanmak bir saat, ve birini sevmek içinde bir gün yeterlidir, ama birini unutmak ise bir ömür sürer.

Görünüşe aldanmayın; kandırıcı olabilir.

Zenginliğe aldanmayın; yok olur gidebilir.

Sizi güldüren birini seçin çünkü karanlık bir günü aydınlatan şey bir gülümsemedir.

Kalbinizi gülümsetebilen birini bulun.

Öyle zamanlar vardır ki, bazen birini öylesine çok özlersiniz ki, onu hayallerinizden çıkarıp, gerçek hayatta kucaklamak istersiniz.

Hayal etmek istediğiniz şeyi hayal edin, gitmek istediğiniz yere gidin, olmak istediğiniz kişi olun, çünkü yaşayabileceğiniz tek bir hayatınız var ve tüm bunları yapabilmek için tek bir şansınız.

Sizi tatlı kılacak kadar yeterli mutluluğunuz olsun, güçlü kılacak kadar acı deneyiminiz, insan kılacak kadar üzüntünüz, ve sizi mutlu kılmaya yetecek kadar umudunuz olsun.

Daima kendinizi başkalarının ayakkabılarına koyun. Eğer ayaklarınız acıyorsa, o kişininkiler de acıyordur.

En mutlu kişiler, her şeyin en iyisine sahip olanlar değildir, onlar karşılarına çıkan her şeyin değerini en iyi bilenlerdir.

Mutluluk, ağlayanlar, incinenler, araştırma yapanlar, ve çabalayanlar için vardır, çünkü böyle insanlar hayatlarına giren her insanın önemini takdir edenlerdir.

Aşk bir gülücük ile başlar, bir öpücük ile gelişir, ve bir gözyaşı ile son bulur.

En parlak gelecek, unutulmuş bir geçmişin üstünde yükselir, geçmişinizdeki kalp kırıklıklarını ve hataları silmezseniz hayatın içinde ilerleme şansınız olmaz.

SEVİN.. SEVİN.. SEVİN.. HİÇBİRŞEYİ VE HİÇKİMSEYİ DÜŞÜNMEDEN SEVİN.. SEVGİNİZİ, SEVDİĞİNİZİ ELDE ETMEK İÇİN HER YOLU DENEYİN. BİRGÜN HERŞEY ÇOK GEÇ OLABİLİR. UNUTMAYIN!

CAN DÜNDAR

24 Eylül 2008 Çarşamba

HASTAYIMMM :(


Merhaba dostlarım, 2 gündür çok rahatsızım. Midem beni öldürdü. Pazartesi iş yerinde başlayan ağrımı birtürlü dindiremedik. İzinde alamadım o gün çünkü birsürü dersim vardı. Eve geldiğimde ağrımdan duramıyordum. Annemlerde hala dönmediği için evde bakan yok tabi.

Sürekli yattım. Salı günü işe gittim sabah yine ağrım çok. İş yerinde herkes bir önceki güne göre nasıl olduğumu sordu. Cevap vermeme gerek kalmadan çok kötü görünüyorsun çiçeğim dediler. Bayan müdürümüz sen git dinlenme odasına yat saat 8:30 oluncada doktora git dedi. İş yerinden canım arkadaşım ''müdürüm doktordan sonra eve gitsin dinlensin biz idare ederiz'' dedi. İş yerimdeki arkadaşlarımı çok seviyorum. Sonra beni eve gönderdiler.

Önce doktora gittim tabi. Muayene oldum. Birsürü gerekli gereksiz ilaçlar yazdı. Eve gelip dinlendim. Tabi bugün işe gideceğim.

Neyse ki bugün daha iyiyim. Şiddetli üşütmüşüm midemi. Tabi havalar serinledi biz Adanalılarda serin havayı özlediğimizden açıyoruz pencereleri üşümek hoşumuza gidiyor :)

İşte böyle dostlarım. Aman havalara dikkat şu sıralar nezlede çok yaygın. Tüm öğrencilerim foşur foşur nezle. Bana da bulaşacak diye korkuyorum.

Benden şimdilik bu kadar. İşe gitmeliyim :)

SEVGİYLE KALIN...

21 Eylül 2008 Pazar

MİMLENDİM 'Bir Kadın Ne İster'





Canım arkadaşım Mehtap beni mimlemiş. Konumuz ' Bir kadın ne ister?' ...

* Bir kadın en başta '''Güvenmek ister'''.

* Sevilmek ister.

* Önemsenmek ister.

* Hatırlanmak ister.

* Sadakat ister.

* Aşık olmak ister ve bu aşkın ölünceye kadar sürmesini ister.

* Anlayış ister bu anlayışın bir anlık değil ömür boyu sürmesini ister.

* Affedilmek ister.

* Kadınlar Şımartılmak ister çılgınlık ister, süprizleri sever.

* Güzel olmak ister.

* Bu güzellik ömrü boyunca kalsın ister.

* Kadınlar renk ister hem hayatlarında hem çevrelerinde.

* Kadınlar dinlenilmek ister.

* Evlilik yıldönümü ve doğumgünleri unutulmasın ister.

* Bir kadın anne olmak ister ve doğurduktan sonra vücudu bozulmasın ister.

* Hapur küpür yemek fakat kilo almamak ister.

* Küçükken evcilik oynamak ve büyüyünce de evlenmek ister.


Bende sevgili arkadaşlarım Beenmaya'yı ve HtC'ciğimi mimliyorum. Bakalım size göre kadınlar ne ister... Kolay gelsin.


SEVGİYLE KALIN HEPİNİZ.

19 Eylül 2008 Cuma

HOŞGELDİN




Powered by eSnips.com


Hiç ummazdım
Oldu
Sonbaharda
Hediye gibi geldin
Hoş geldin

Seyirlik değil, ömürlük olsun
Dilerim bu defa bu son olsun
Seyirlik değil, ömürlük olsun
Bir yastıkta nasip olsun

Gel, koynuma gel
Oynuma gel
Akşam gözlü esmer

Safa geldin
Son ihtimalim
Bir sana kalmış halim
Hoş geldin

Seyirlik değil, ömürlük olsun
Dilerim bu defa bu son olsun
Seyirlik değil, ömürlük olsun
Bir yastıkta nasip olsun

Gel, koynuma gel
Oynuma gel
Akşam gözlü esmer

Gel, koynuma gel
Oynuma gel
Akşam gözlü esmer


^^Sezen AKSU - Hoşgeldin^^

17 Eylül 2008 Çarşamba

'KİLİTLİ KAPININ ARDINDAKİ YER' ( CEZMİ ERSÖZ )

( Uzun bir yazı ama bence okumaya değer...)
Kilitli kapının ardında ki yer!..

Varlığımı korumak için bütün gün kendimle uğraşıyorum. Çünkü varlığımı korumazsam dağılıp paramparça olacağımı sanıyorum. Korkuyla ve sımsıkı kapanıyorum kendime. Kendime sımsıkı kapansam da yine her gün bitiminde hep aynı eksikliği, hep aynı yetinmezliği yaşıyorum. Hayatın bütün bu şekillenişi... Vitrinler, konuşma biçimleri, eşyalar, yollar, fikirler, alışkanlıklar, beklentiler, bütün bu sistem, her şey ama her şey beni kendime kapatıyor.
Yoksa dağılıp parçalanmaktan korkup kapandığım kendi benliğimde değil de kilitli bir kapının önünde mi bekliyorum, hep, ben?
Yoksa bu kilitli kapıyı da yitiririm, diye mi korkuyorum dağılıp parçalanmaktan?
Bu kilitli kapının varlığına en çok sevgilerin başladıktan bir süre sonra bittiği, dostlukların hiç
beklenmedik bir anda tükendiği zamanlarda inandırdım, kendimi ben. Bu kapıyı bir açabilsem, açıp içine bir girebilsem, orada sevgilerin sonsuza dek süreceğini, dostluklarıma hiç tükenmeyeceğini düşünürdüm, hep. Buna kendimi ısrarla inandırdım.

Orada herkesin içinin görülebileceğini, herkesin maskesiz olduğu gibi yaşadığını hissettim.
Orada egemenlik, güç ilişkileri yoktu. Orada güçsüz, zayıf, yetersiz diye kimseyi aşağılama yoktu. Çünkü orada herkesin varlığı tek tek önemli, herkes tek tek eşsiz, herkes tek tek vazgeçilmezdi... Sahiciydi...
Herkes kendi ve başkalarının varlığını korkmadan doya doya tadıyor ve yaşıyordu orada... Ezilen, baskı altında olan, engellenen olmadığı için, herkes doğumuyla getirdiği sevgiyle vardı orada. Başkalarının mutsuzluğu üzerine kurulmuyordu hayatlar. Bir kişinin mutluluğu bile oradaki herkesi yukarı çıkartıyordu, sevinçle yükselmeye...

Peki, bu hayatta yaşadığım o derin eksiklik, o bitmeyen yetinmezlik duygum yüzünden aklımın uydurduğu bir efsane, bir yok ülke olamaz mıydı bu kilitli kapının arkasındaki dünya? Yoksa hepsi, hepsi bu muydu, bu kadar mıydı hayat? Ama ben bu hayatla hiç uyuşamadım, hiç bütünleşemedim ki... Hiç beni giderek daha da içime kapayan bu işleyişin dilini çözemedim ki. O benden ne istiyordu, ben ona ne veriyordum, hiç bilemedim ki...
Yaşamak değildi de bu, sanki yaşıyor gibi olmaktı, öyle göstermek, öyle sanmaktı.

Nasıl yaşarsam doğru yapmış olur, nasıl yaşarsam bana hep ya çok büyük ya da çıldırtıcı derecede yetersiz ve anlamsız gelen bu hayata sığabilirim, onunla bütünleşebilirdim? Hayatı nasıl algılarsam, bu bitmeyen sürgünlüğüm biter ve bu neye olduğunu bilmediğim özlemim ve onun yarattığı sızı dinerdi?
Hep duygularımın diliyle konuşmak isterdim. Ama içimde birbirine rağmen varolan öyle çok duygu var ki bu yüzden açık, dürüst ve kendim olmak için içimdeki bütün bu duygularla, duygularımın tüm sesleriyle konuşmam gerek. Zaman zaman, o bana hep egemen olan aklımın kimi çatlakları arasından bu birbirine karşı ve birbirine rağmen içimde barındırdığım duygular ortaya çıktığında, insanların yüzlerine büyük bir dikkatle bakıyor ve orada hep aşağılayıcı ve fırsatçı bir merak, her şeyin açığa çıkabileceğinden doğan ölçüsüz bir korku ve derin bir tiksinti görüyorum.

Görünce de kendimi hemen toparlamak zorunda kalıyor ve o zaman: “Affedersiniz, bugün çok yorgunum, biraz da kafam karışık,” deyip hemen toparlıyorum kendimi...

Kimi zaman da karşımdaki, içimdeki bu duygu karışıklığını, bu birbirine rağmen varolan duyguları anlayacak diye fazladan konuşup onun dikkatini dağıtıyor ve bütün duygularıma tamamen aykırı, farklı bir şeyler söyleyip kendimi olduğumdan çok başka biri gibi göstermeye çalışıyorum...

Kilitli kapımı açamadığım için, çevremdekilere kendimi önemsetmeye ve bu sahte önem duygusuyla onların dikkatini çekmeye çalışıyorum sık sık. Güçlü bir insan görüntüsü yaratıyorum. Kapımın kilitli olduğunu ve benim her gece ve her gündüz bu kapının önünde umutsuz bir şekilde beklediğimi anladıklarında beni anında yok ederler, elimdeki avucumdakini de alırlar, korkusunu duyuyorum içimde...
Oysa içten içe bu elimdeki ve avcumdakinin aslında sadece korkularım, kaygılarım, sahte gururum ve sahte güvenlik duygum olduğunu bilirim...

Kilitli kapımın önünden ayrılmamak için bu kadar çırpınıyorsam, bu kapının ardında bana ait bir şeyler olmalı diye düşünüyorum. Kilitli kapının ardında özlediğim o sahici yer olmasa, çıkarcı ve ikiyüzlü olduğum ve böyle davrandığım zamanlar içim hiç acımaz, kendimi kirlenmiş, kötü ve suçlu hissetmezdim, diye düşünüyorum. Sanki geçmişte, çok eskilerde yaşanmış bir hayata, bir dönem bütün içtenliğim ve birlikte olduğum insanlara ihanet etmiş
gibi hissetmezdim kendimi...
Ve neredeyse enerjimin çoğunu, içimdeki yapaylıkları, kötülükleri ve acımasızlıkları yok etmek için harcamazdım...

Arkadaşım gecenin bir yarısı, kapımın önüne kadar geliyor. Ona benim bir sürgün, bir zavallı, çırpınan biri olmadığımı anlamasın diye aklıma gelen her şeyi söylüyorum. Çünkü kapımın önüne kadar gelmiş, çünkü herkesten çok yaklaşmış bana. Yaklaştığı yer, kilitli kapım oysa. Kimseye göstermediğim sırrım; belki de orada asıl ve son inancım var... Bu yüzden tetikteyim ona karşı... Beni anladığını, beni farklı bulduğunu ve sevdiğini söylüyor. Yanına biraz daha
yaklaşıyorum, gözlerine bakıyorum. Gözlerini görüyorum. Konuşmaya devam ediyor... O da kilitli kapısının önünde yıllardır umutla ve umutsuzca bekliyor.

Bizi birbirimize yaklaştıran da içimizde kilitli kapılarımız olduğunu fark etmemiz ve birbirimize onu bir an önce açmak istememiz... Ve o bütün bu sözleri, kendi kapısı açılsın, sürgünlüğü, bu ruh gurbeti bitsin, diye söylüyor. Ama ikimiz de bunu başaramıyoruz. Ben nasıl gururumu çiğnetip kilitli kapımı açabilmek için ondan yardım isteyemiyorsam, o da korku ve kaygıları ikiyüzlü ve o sahte gururu yüzünden benden yardım isteyemiyor. Hissediyorum, onun da kafasında birbirine rağmen varolan birden çok duygu, birden çok ses var... Söyleyemiyor, çünkü beni tamamen yitirmekten korkuyor...

Aslında bütün bu birbirimize hissettiğimiz yakınlığımıza rağmen bir süre sonra ayrı düşsek bile, çok da etkilenmeyeceğimizi biliyoruz, içten içe. Çünkü kilitli kapılarımızın önünde, sahte, yarım yamalak, taslak hayatlar sürdürdüğümüzü iyi biliyoruz.

En acısı, kilitli kapılarımızın açılmasında birbirimize yardımcı olmazsak, bir süre sonra birbirimizden nefret etmeye başlayabiliriz bile... Ve bir süre sonra aramızdaki gizli rekabet, saklayamadığımız ve ardından gelecek nefret duygusuyla, birbirimizden tamamen kopacağız belki de. Evet, boşluklarımız nefret; çünkü bir an çocuksu bir umuda kapılıp herkeslerden sakladığımız kilitli kapılarımızı bir an için gösterdiğimiz, sonra da sakladığımız için, nefret... Nefret...

Doğamıza ait olmayan ama nedense çok güçlü olan bütün bu bizi kendi içimize kapatan duyguların incecik bir iple birbirine bağlı olduğunu bildiğimiz ama çok istesek bile, yine de bu ipi bir türlü kopartamadığımız için.
Korku... Kaygı... İkiyüzlü gurur... Hepsi sahte... Hepsi çok güçlü!..

CEZMİ ERSÖZ

15 Eylül 2008 Pazartesi

MİMLENDİM...

Canım arkadaşım Lolam beni mimlemiş. Konumuz ev yaşamında nefret ettikleriniz?
Ev yaşamında nefret ettiklerim çok sayılmaz aslında. Ya da şimdilik pek başıma gelmiyor bilemem. Sıralayalım bakalım :-)


*Çok titiz bir insan olduğumdan dolayı ben temizlik yaparken karışılmasından ve sildiğim yere basılmasından nefret ederim :) Ben yerleri silerken mümkünse herkes otursun isterim :-)


*Evde çok fazla gürültüden hoşlanmam. Mesela yüksek sesle bağırıp çağırılmasından ya da televizyon sesinin çok fazla açılmasından hoşlanmam.


*Dağınıklıktan nefret ederim. Özellikle mutfak ve banyoda.


*Eve ayakkabılarla girilmesinden çok ama çok nefret ederim.

İşte buna benzer özellikler beni birazcık sinirlendirebilir :-)
Bende sevgili dostlarım ¢αиıѕı ve Lalegül'ü mimliyorum. Kolay gelsin.

HEPİNİZ SEVGİYLE KALIN.

13 Eylül 2008 Cumartesi

TÜRK KAHVESİ


Her kahve aynı tadı taşımaz... Nerede içiyorsan, kiminle içiyorsan ona göre değişir...

Sahilde oturduğun rüzgarlı bir sonbahar günü, en sevdiğin dostun ağlarken içtiğin kahvenin tadı kederlidir... Kahve telvesine yüreğinin acısı karışır.

Bir pazar öğle sonrası annenin "hadi bir kahve yap da içelim" dediği kahve huzurludur... Köpükler annenin göz bebeklerine yansır... Dudağının kıyısında kalan küçük bir gülümsemedir...

Bir gece vakti zil zurna sarhoş birinin içtiği kahve düşülen kuyudan çıkma çabasıdır... Koyu kıvamlı kahverengi bir ipe tutunur çıkarsın ... Çıktığın an uyuyakalırsın... Ferahlıktır!!!

Dostlarla içilen kahve neşedir... Kahkahalar köpüklerin üzerinde yüzer... Tek başına gece vakti balkonda içtiğin kahve yalnızlıktır... Acıdır tadı... Ama garip de bir keyfi, lezzeti vardır...

Baban için yaptığın kahve sevgi doludur... Çay bardağında, az şekerli... Kahve gibi görünmez sana... Ama sıcaktır dumanı tüter ve kokusu büyülüdür...

Beklemediğin bir anda sana uzatılan kahve başkadır... Isıtır insanın içini...

Yorgun olduğunda içtiğin kahve hafifletir seni... Kendine getirir, unutturur günün ağırlığını... Kahve aynı kahvedir belki... Köpüğüyle, rengiyle, dumanıyla aynı kahvedir ama içilen kahveler ruhunun süzgecinden geçer ve tadları değişir...

Her kahve aynı değildir bu yüzden...

12 Eylül 2008 Cuma

AFACAN ÖĞRENCİLER


Merhabalar dostlarım, yorucu bir hafta geçirmekteyim. Okulun ilk hafta oluşundan dolayı öğrencilerde daha derse tam adapte olamadılar. Hergün öyle yoğun bir tempodayım ki bloguma pek vakit ayıramıyorum.

İş yerinde hiç oturmuyorum diyebilirim. Akşam 17:30'a kadar sürekli ayaktayım. Ders aralarında bile çocukların başındayım. Etkinliktede aynen.

Bugün benim sınıfta iki öğrenci birbirine girmiş. O sıralarda öğrencilere de kendimede biraz mola verip öğretmenler odasına indim ve oturayım biraz dedim. Öğrencilerinden biri hararetle koştu yanıma ve '' Öğretmenim Efe ile İbrahim kavga ediyor, çabuk yetişin...''

Nasıl o 4. kattaki sınıfa koştuğumu hatırlamıyorum. Hırpalamışlar birbirlerini. Ayırdım tabi hemen. Önce kızdım biraz, sonra nasihatlar verdim ve 6. sınıf olan bu öğrenciler birbirinden özür dileyip, sarılıp barıştılar :)

İdareye yansımadı neyse ki. Yoksa niye başlarında değildin diye bana laf ederlerdi. Gün içinde gözlemledim öğrencileri eskisi gibi iki iyi arkadaş oldular neyse ki :-) Çok afacanlar bu öğrenciler :)

Hepsini çok seviyorum beni ne kadar yoruyor olsalar da.
Benden şimdilik bu kadar. Aslında yazacak çok şey var ama çok geç oldu. Sabah çok erken kalkıyorum.
SEVGİYLE KALIN HEPİNİZ.

10 Eylül 2008 Çarşamba

KIRGINIM...


Kime olduğunu, neye olduğunu bilmeden kırgınım…

Belki hayata, belki kendime kırgınım sadece…

Kırgınım…

Yüreğim bir yanardağ gibi kaynayarak yanarken, Nasıl oluyor da bir buz dağı oluveriyorum bir anda...

Kırgınım…

Öfkeme, tat almayan yüreğime, Kalbime…

Kırgınım…

Mantığımla kalbimin arasında gidip gelen Benliğime…

Kırgınım…

Sonuçlandıramadığım sevgilerime, Sarılmaya korktuğum sevgililerime KIRGINIM…

9 Eylül 2008 Salı

BİLMİYORUM...

Mücadele etmek için ne gücüm ne de azmim var. İsteğim yok demiyorum ama engeller tüm hevesimi törpülüyor bazen. İmkan ve şans olmadıktan sonra yapabileceğim tek şey belki de hayallere sığınmak. Aslında en kolayı bu herhalde. Tüm bunlara rağmen olumsuz yönleride yok değil, çünkü hayaller ne kadar hoş olsada hiç bir zaman gerçeklerin yerini alamıyor. Öyle olsada hayaller gerçeklere açılan birer umut penceresi olabilir bana göre.

Sevebilirmiyim... "Yeniden biri hayatımda temiz bir yaprak olabilir mi ??? ''

BİLMİYORUM...
İşin doğrusunu bilmemek işime geliyor. Zamana ihtiyacım var bilebilmek için belki de.
Hayatı iyi yada kötü yaşayıp gidiyoruz işte. Hayatta bir çok şeye bağlandığımız gibi, bağlandığımız şeylere sırtta çevirmişiz aynı zamanda. Çokta duyarlı olmamak lazım aslında.

Biraz kin, biraz nefret, biraz da tutku; kaderin akışına bırakılmış bir hayat sonuçta. Yaşayıp gidelim işte. Çünkü çırpınmalarımız hiç bir işe yaramıyor bazen, yaramadığı gibi bizleride yıpratıyor. Çevremiz gibi duyarsız ve tepki vermez mi olsak acaba? Mutlu olamasakta bazen, mutsuz yaşamayız en azından... Herşeye rağmen biraz umut...

5 Eylül 2008 Cuma

GERİ DE KALAN GÜZEL BİR HAFTA

Merhabalar, yoğun ve yorucu bir haftayı geride bıraktım. Yeni bir iş ve yeni bir hayat başlangıcıydı :) benim için bu hafta.

Sanırım herşey yoluna giriyor hayatımda. Böyle devam etmesini diliyorum. İş yerimden çok memnunum. Öğrencilerimi çok sevdim. Bu hafta daha çok ilkokul öğrencileri vardı. Ben büyük öğrencilerin Fizik ve Fen Bilgisi dersine girdiğim gibi ilkokulların da Fen Bilgisi derslerine giriyorum. İlkokul 1-2 ve 3 öğrencileriyle etkinlik saatlerimizde sek sek, langırt, masa tenisi, ip atlama, köşe kapmaca vs... oyunlar oynadık hep öğretmenler ayağımız da topuklu ayakkabılarla :)) Ve birsürü çizgi filmler izledik :) O kadar tatlılar ki anlatamam. Çok sevdim hepsini.

Toplam 9 öğretmeniz. Aile ortamı gibi yeni iş yerim. Umarım ilerleyen zamanlarda sorun yaşamam.

Pazar günleri tatilim. Cumartesi günleri pek çalışmayacağım. Sanırım nöbetleşe çalışacağız. Bana sıra ayda 1 gelir gibi.

Bu sene size bol bol öğrenci diyologlarımı anlatacağım sanırım. Çok komedi öğrenciler var :)

Bu hafta yoğun ama çok güzel bir haftaydı.

Benden şimdilik bu kadar.

HEPİNİZ SEVGİYLE KALIN...

2 Eylül 2008 Salı

SIZIM SIZIM


Sızım sızım sızlar içim
Gözümde akmayan yaşlar
İçimde yıllardan kalma birikim
Bilmem ne zaman patlar

Bilirim sonu var bunun
Bilirim sonu gelir her sorunun
Çaresi bulunur bilirim her sorunun

Hiç aç susuz yaşamadım ki
Hiç parasız pulsuz kalmadım ki
Hiç aşksız sevgisiz olmadım ki
Neden neye kime bu özlem

Sızım sızım sızlar içim
Yüreğimde fırtınalar
Ve suskun artık umutlarım
Sanki benden hesap sorar...

1 Eylül 2008 Pazartesi

HOŞGELDİN RAMAZAN


HEPİNİZE HAYIRLI BİR RAMAZAN AYI DİLERİM.
SEVGİYLE VE MUTLU KALIN...