17 Eylül 2008 Çarşamba

'KİLİTLİ KAPININ ARDINDAKİ YER' ( CEZMİ ERSÖZ )

( Uzun bir yazı ama bence okumaya değer...)
Kilitli kapının ardında ki yer!..

Varlığımı korumak için bütün gün kendimle uğraşıyorum. Çünkü varlığımı korumazsam dağılıp paramparça olacağımı sanıyorum. Korkuyla ve sımsıkı kapanıyorum kendime. Kendime sımsıkı kapansam da yine her gün bitiminde hep aynı eksikliği, hep aynı yetinmezliği yaşıyorum. Hayatın bütün bu şekillenişi... Vitrinler, konuşma biçimleri, eşyalar, yollar, fikirler, alışkanlıklar, beklentiler, bütün bu sistem, her şey ama her şey beni kendime kapatıyor.
Yoksa dağılıp parçalanmaktan korkup kapandığım kendi benliğimde değil de kilitli bir kapının önünde mi bekliyorum, hep, ben?
Yoksa bu kilitli kapıyı da yitiririm, diye mi korkuyorum dağılıp parçalanmaktan?
Bu kilitli kapının varlığına en çok sevgilerin başladıktan bir süre sonra bittiği, dostlukların hiç
beklenmedik bir anda tükendiği zamanlarda inandırdım, kendimi ben. Bu kapıyı bir açabilsem, açıp içine bir girebilsem, orada sevgilerin sonsuza dek süreceğini, dostluklarıma hiç tükenmeyeceğini düşünürdüm, hep. Buna kendimi ısrarla inandırdım.

Orada herkesin içinin görülebileceğini, herkesin maskesiz olduğu gibi yaşadığını hissettim.
Orada egemenlik, güç ilişkileri yoktu. Orada güçsüz, zayıf, yetersiz diye kimseyi aşağılama yoktu. Çünkü orada herkesin varlığı tek tek önemli, herkes tek tek eşsiz, herkes tek tek vazgeçilmezdi... Sahiciydi...
Herkes kendi ve başkalarının varlığını korkmadan doya doya tadıyor ve yaşıyordu orada... Ezilen, baskı altında olan, engellenen olmadığı için, herkes doğumuyla getirdiği sevgiyle vardı orada. Başkalarının mutsuzluğu üzerine kurulmuyordu hayatlar. Bir kişinin mutluluğu bile oradaki herkesi yukarı çıkartıyordu, sevinçle yükselmeye...

Peki, bu hayatta yaşadığım o derin eksiklik, o bitmeyen yetinmezlik duygum yüzünden aklımın uydurduğu bir efsane, bir yok ülke olamaz mıydı bu kilitli kapının arkasındaki dünya? Yoksa hepsi, hepsi bu muydu, bu kadar mıydı hayat? Ama ben bu hayatla hiç uyuşamadım, hiç bütünleşemedim ki... Hiç beni giderek daha da içime kapayan bu işleyişin dilini çözemedim ki. O benden ne istiyordu, ben ona ne veriyordum, hiç bilemedim ki...
Yaşamak değildi de bu, sanki yaşıyor gibi olmaktı, öyle göstermek, öyle sanmaktı.

Nasıl yaşarsam doğru yapmış olur, nasıl yaşarsam bana hep ya çok büyük ya da çıldırtıcı derecede yetersiz ve anlamsız gelen bu hayata sığabilirim, onunla bütünleşebilirdim? Hayatı nasıl algılarsam, bu bitmeyen sürgünlüğüm biter ve bu neye olduğunu bilmediğim özlemim ve onun yarattığı sızı dinerdi?
Hep duygularımın diliyle konuşmak isterdim. Ama içimde birbirine rağmen varolan öyle çok duygu var ki bu yüzden açık, dürüst ve kendim olmak için içimdeki bütün bu duygularla, duygularımın tüm sesleriyle konuşmam gerek. Zaman zaman, o bana hep egemen olan aklımın kimi çatlakları arasından bu birbirine karşı ve birbirine rağmen içimde barındırdığım duygular ortaya çıktığında, insanların yüzlerine büyük bir dikkatle bakıyor ve orada hep aşağılayıcı ve fırsatçı bir merak, her şeyin açığa çıkabileceğinden doğan ölçüsüz bir korku ve derin bir tiksinti görüyorum.

Görünce de kendimi hemen toparlamak zorunda kalıyor ve o zaman: “Affedersiniz, bugün çok yorgunum, biraz da kafam karışık,” deyip hemen toparlıyorum kendimi...

Kimi zaman da karşımdaki, içimdeki bu duygu karışıklığını, bu birbirine rağmen varolan duyguları anlayacak diye fazladan konuşup onun dikkatini dağıtıyor ve bütün duygularıma tamamen aykırı, farklı bir şeyler söyleyip kendimi olduğumdan çok başka biri gibi göstermeye çalışıyorum...

Kilitli kapımı açamadığım için, çevremdekilere kendimi önemsetmeye ve bu sahte önem duygusuyla onların dikkatini çekmeye çalışıyorum sık sık. Güçlü bir insan görüntüsü yaratıyorum. Kapımın kilitli olduğunu ve benim her gece ve her gündüz bu kapının önünde umutsuz bir şekilde beklediğimi anladıklarında beni anında yok ederler, elimdeki avucumdakini de alırlar, korkusunu duyuyorum içimde...
Oysa içten içe bu elimdeki ve avcumdakinin aslında sadece korkularım, kaygılarım, sahte gururum ve sahte güvenlik duygum olduğunu bilirim...

Kilitli kapımın önünden ayrılmamak için bu kadar çırpınıyorsam, bu kapının ardında bana ait bir şeyler olmalı diye düşünüyorum. Kilitli kapının ardında özlediğim o sahici yer olmasa, çıkarcı ve ikiyüzlü olduğum ve böyle davrandığım zamanlar içim hiç acımaz, kendimi kirlenmiş, kötü ve suçlu hissetmezdim, diye düşünüyorum. Sanki geçmişte, çok eskilerde yaşanmış bir hayata, bir dönem bütün içtenliğim ve birlikte olduğum insanlara ihanet etmiş
gibi hissetmezdim kendimi...
Ve neredeyse enerjimin çoğunu, içimdeki yapaylıkları, kötülükleri ve acımasızlıkları yok etmek için harcamazdım...

Arkadaşım gecenin bir yarısı, kapımın önüne kadar geliyor. Ona benim bir sürgün, bir zavallı, çırpınan biri olmadığımı anlamasın diye aklıma gelen her şeyi söylüyorum. Çünkü kapımın önüne kadar gelmiş, çünkü herkesten çok yaklaşmış bana. Yaklaştığı yer, kilitli kapım oysa. Kimseye göstermediğim sırrım; belki de orada asıl ve son inancım var... Bu yüzden tetikteyim ona karşı... Beni anladığını, beni farklı bulduğunu ve sevdiğini söylüyor. Yanına biraz daha
yaklaşıyorum, gözlerine bakıyorum. Gözlerini görüyorum. Konuşmaya devam ediyor... O da kilitli kapısının önünde yıllardır umutla ve umutsuzca bekliyor.

Bizi birbirimize yaklaştıran da içimizde kilitli kapılarımız olduğunu fark etmemiz ve birbirimize onu bir an önce açmak istememiz... Ve o bütün bu sözleri, kendi kapısı açılsın, sürgünlüğü, bu ruh gurbeti bitsin, diye söylüyor. Ama ikimiz de bunu başaramıyoruz. Ben nasıl gururumu çiğnetip kilitli kapımı açabilmek için ondan yardım isteyemiyorsam, o da korku ve kaygıları ikiyüzlü ve o sahte gururu yüzünden benden yardım isteyemiyor. Hissediyorum, onun da kafasında birbirine rağmen varolan birden çok duygu, birden çok ses var... Söyleyemiyor, çünkü beni tamamen yitirmekten korkuyor...

Aslında bütün bu birbirimize hissettiğimiz yakınlığımıza rağmen bir süre sonra ayrı düşsek bile, çok da etkilenmeyeceğimizi biliyoruz, içten içe. Çünkü kilitli kapılarımızın önünde, sahte, yarım yamalak, taslak hayatlar sürdürdüğümüzü iyi biliyoruz.

En acısı, kilitli kapılarımızın açılmasında birbirimize yardımcı olmazsak, bir süre sonra birbirimizden nefret etmeye başlayabiliriz bile... Ve bir süre sonra aramızdaki gizli rekabet, saklayamadığımız ve ardından gelecek nefret duygusuyla, birbirimizden tamamen kopacağız belki de. Evet, boşluklarımız nefret; çünkü bir an çocuksu bir umuda kapılıp herkeslerden sakladığımız kilitli kapılarımızı bir an için gösterdiğimiz, sonra da sakladığımız için, nefret... Nefret...

Doğamıza ait olmayan ama nedense çok güçlü olan bütün bu bizi kendi içimize kapatan duyguların incecik bir iple birbirine bağlı olduğunu bildiğimiz ama çok istesek bile, yine de bu ipi bir türlü kopartamadığımız için.
Korku... Kaygı... İkiyüzlü gurur... Hepsi sahte... Hepsi çok güçlü!..

CEZMİ ERSÖZ

10 yorum:

Lalegül dedi ki...

Merhaba Muhabbet çiçeği,
bugüne kadar hiç kötü yazını okumadım..Hepsi çok güzeldi..AMA BUGÜN ŞU OKUDUĞUM YAZI, ANLATAMAYACAĞIM KADAR ETKİLEDİ BENİ..BUNLAR YAZILAMAZ Kİ.EVET VAR HERKESİN KENDİNE bu kadar yakın hissettiği biri..
Ne yapmalı peki??..
Sevgiler..

Muhabbet Çiçeği dedi ki...

Lalegül, bilmiyorum ki ne yapmalı?
Sevgiyle kal canım.

Adsız dedi ki...

Çok önemli dergi
ve gazetlerde
çalışmış,hayatın
taa içinden gelen
bir adam yazabilir
bunları.Arasıra
hatırlatmak lazım
böyle güzel bir
blogda...
Kutluyorum.
Sevgi ile kalın...
anonim

LoLa dedi ki...

çok uzun cnm şimdi olmaz kafam yerinde dğil :D

Muhabbet Çiçeği dedi ki...

İsimsiz arkadaşım, teşekkür ederim. Sevgiyle kalın.

Muhabbet Çiçeği dedi ki...

Lolacım, kafanı toplayınc aokursun güzelim :)
Öpüldün.

Mehtap dedi ki...

Yoruma daha sonra geleceğim.öptüm çok

Muhabbet Çiçeği dedi ki...

Mehtapcım, tamam tatlım. Bende öptüm.

Aylin Ünlü dedi ki...

geçenlerde yayınladığında okumuştum da yorum yapma fırsatı bulamamıştım,bende şuana kadar yayınladığın yazıların içinde en çok etkilendiğim bir yazı oldu bu diyorum.Tekrar tekrar cümlelerin üzerinden geçmek lazım,teşekkürler paylaşımın için...

Muhabbet Çiçeği dedi ki...

Aylincim, beğenmene sevindim canım. Bencede mükemmel bir yazı. Ama sanırım çoğu kişi uzun oluşundan dolayı okumadı :)
Çok şey kaçırdılar. Halbuki bir başladınmı nasılda soluksuz okunuyor değilmi. Öptüm canım.