31 Ocak 2008 Perşembe

BİR ÇARŞAMBA GÜNÜ

Dün benim için çok güzel bir gündü. Sabahın erken saatlerinde ablam ve yeğenlerim geldi. Saat 8 gibi. İzni varmış ablamın, gelmelerine çok sevindim. Birlikte güzel bir gün geçirdik. Önce hepberaber güzel bir kahvaltı yaptık. Sonra yeğenlerimle biraz mıncıklaştık:)

Annem güzel bir aşure yaptı:) Afiyetle onu yedik. Çok seviyorum yaa ben aşureyi. Benim gibi çok sevenler var mı aranızda? Sizin için hemen resimlerini çektim. Bakın şu güzelliğe:)

Geçtiğimiz hafta sonu yeğenlerimin doğumgünüydü. Maalesef biz bulunamadık doğumgününde. Babamın rahatsızlığından dolayı. O yüzden fırsat bu fırsat dedim. Neden 2. bir doğumgünü partisi yapmıyorum:) Güzel bir yaş pasta yaptım, yeğenlerimden gizli bir gün önce gece:)

Güzel küçük bir kutlama yaptık. Mum üflettik:) Utandılar haylazlar.

Arkadaşlarımla dün akşam için sözleşmiştik. Güzel bir yemek yedik dışarda, ardından özsüte gittik. Çay, kahve derken çok güzel bir akşam geçirdik. Çok eğlendik. İnanın gülmekten çenem ağrıyor:) Çok iyi geldi bana. Büyük bir stres attım sayelerinde.

Bir çarşamba günümde böyle bitti.

SEVGİYLE KALIN...

28 Ocak 2008 Pazartesi

CANIM ABLAM

Bugün canım ablamı çok ama çok özlediğimi hissettim. Eski günleri düşündüm hep... Bugün günlüğümü buldum dolabımın bir köşesinde. Günlüğümün arasından bir sürü şeyler buldum.
Ablamla biz aynı evin içinde mektuplaşırdık biliyor musunuz. Ne komik dimi:)

Ablam her sabah okula giderken bana bir şeyler yazar bırakırdı başucuma koyardı. Ben o dakikalarda uyuyor olurdum. Aslında uyanık olurdum ama numara yapardım:) Ablam evden çıkar çıkmaz okurdum yazdıklarını. Yada ben ablama yazar bırakırdım bir şeyler. O mektupları buldum bu sabah. Çok duygulandım okurken...

Biz ayrı duramazdık hiç. Ben dershaneye gittiğim zamanlar üniversiteye hazırlanırken teneffüs aralarında telefon kulübesinden ablamı arardım ve zil çalana kadar konuşurduk. Düşünsenize ders bitince zaten eve gideceğim:) İşte o kadar bağlıyız biz birbirimize. O kadar güzel anılarımız var ki beraber. Buraya anlatmakla sığdıramam.
Biz birbirimizi çok iyi anlarız en başta. Aramızda sadece 5 yaş var. Geçmişte kavgalarımız bile sadece dklar sürerdi. Hemen geri barışırdık:) Okuldan gelir gelmez odamıza kapanır saatlerce sohbet ederdik. Hatta annem derdi bu kadar saat ne konuşuyorsunuz yorulmadı mı çeneniz:) Gece de aynı şekilde yataklarımıza girer konuşurduk saatlerce. Ablam benim için hep örnek insan oldu. Ablamın başka şehire gitmesi kötü oldu ama 1 saatlik mesafe var aramızda neyse ki.

Sizlerle ablamın bana 1997 yılında yazdığı doğum günü hediyemin içine sıkıştırılmış bir mektubu paylaşmak istiyorum.

*************************************
05.08.1997

'''Sevgili Biricik Kardeşim,
Doğum gününü en içten ve samimi dileklerimle kutlar bundan sonra ki yaşamında daima mutlu ve huzurlu olmanı temenni ederim. Seni çok seviyorum. Sen benim hayatımda ki tüm sırlarımı bilen, beni zor anımda teselli eden, benimle gülen, benimle üzülen, dostum, arkadaşım, kardeşim ve yeri geldiğinde ablamsın.
Canım kardeşim, hayatın seni değiştirmesine sakın izin verme.
Daima azimli, sabırlı ve hırslı ol. Karşılaştığın engelleri aşmasını bil. İnsanlar yüzünden asla üzülme, biliyorsun çoğu insan buna değmez. Azim, sabır ve hırs seni hedeflerine ulaştıracaktır bunu unutma. Hiç kimse senden üstün değil o nedenle asla kendini küçümseme. Zor anında hep yanındayım bunu unutma. Seni canı kadar seven Ablan...'''
************************************

İşte bu sadece mektuplardan biri. Canım ablam ne güzel de yazmış hayatta karşılaşacağım zorlukları ve yılmamam gerektiğini. Bir kısmını başarabildim bu söylediklerinin ama beni üzmelerini engelleyemedim ablam. Ama bundan sonra sana söz veriyorum. Hiç kimsenin beni üzmesine izin vermeyeceğim. Çünkü ben bunu hak etmiyorum.
Canım ablacım, Seni çok seviyorum...

26 Ocak 2008 Cumartesi

KİM ÖZLERDİ

O kadar da önemli değildir bırakıp gitmeler, arkalarında doldurulması mümkün olmayan boşluklar bırakılmasaydı eğer...
Dayanılması o kadar da zor değildir, büyük ayrılıklar bile, en güzel yerde başlatılsaydı eğer...

Utanılacak bir şey değildir ağlamak, yürekten süzülüp geliyorsa gözyaşı eğer...

Yüz kızartıcı bir suç değildir hırsızlık, çalınan birinin kalbiyse eğer...

Korkulacak bir yanı yoktur aşkların, insan bütün derilerden soyunabilseydi eğer...

O kadar da yürek burkmazdı alışılmış bir ses, hiçbir zaman duyulmasaydı eğer...

Daha çabuk unuturdu belki su sızdırmayan sarılmalar, kara sevdayla sarıp sarmalanmasalardı eğer...

Belirsizliğe yelken açardı iri ela gözler zamanla, öylesine delice bakmasalardı eğer...

Çabuk unutulurdu ıslak bir öpücüğün yakıcı tadı belki de, kalp, göğüs kafesine o kadar yüklenmeseydi eğer...

Düşlere bile kar yağmazdı hiçbir zaman, meydan savaşlarında korkular, aşkı ağır yaralamasaydı eğer...

Su gibi akıp geçerdi hiç geçmeyecekmiş gibi duran zaman, beklemeye değecek olan gelecekse sonunda eğer...

Rengi bile solardı düşlerdeki saçların zamanla, tanımsız kokuları yastıklara yapışıp kalmasaydı eğer...

O büyük, o görkemli son, ölüm bile anlamını yitirirdi, yaşanılası her şey yaşanmış olsaydı eğer...

O kadar da çekilmez olmazdı yalnızlıklar, son umut ışığı da sönmemiş olsaydı eğer...

Bu kadar da ısıtmazdı belki de bahar güneşleri, her kaybedişin ardından hayat yeniden başlamasaydı eğer...

Anılarda kalırdı belki de zamanla ince bel, namussuz çay bile ince belli bardaktan verilmeseydi eğer...

Uykusuzluklar yıkıp geçmezdi, kısacık kestirmelerin ardından, dokunulası ipekten bir o kadar uzakta olmasaydı eğer...

Issız bir yuva bile cennete dönüşebilirdi belki de, sıcak bir gülüşle ısıtılsaydı eğer...

Yoksul düşmezdi yıllanmış şarap tadındaki şiirler böylesine, kulağına okunacak biri olsaydı eğer...

İnanmak mümkün olmazdı her aşkın bağrında bir ayrılık gizlendiğine belki de, kartvizitinde "onca ayrılığın birinci dereceden failidir" denmeseydi eğer...

Gerçekten boynunu bükmezdi papatyalar, ihanetinden onlar da payını almasaydı eğer...

Issızlığa teslim olmazdı sahiller, kendi belirsiz sahillerinde amaçsız gezintilerle avunmaya kalkmamış olsaydın eğer...

Sen gittikten sonra yalnız kalacağım...

Yalnız kalmaktan korkmuyorum da, ya canım ellerini tutmak isterse...

Evet Sevgili, Kim özlerdi avuç içlerinin ter kokusunu, kim uzanmak isterdi parmaklarına, mazilerinde görkemli bir yaşanmışlığa tanıklık etmiş olmasalardı eğer !!!

23 Ocak 2008 Çarşamba

HAYAT

Bir yerlerde tıkanıp kaldığında hayat, soluk almak güçleştiğinde, Yüreğin susup, mantığın sürüklemeye başladığında ayaklarını, Dağlara dönmeli yüzünü insan.

Yeni patikalar, yeni yollar seçmeli, yüreğini ferahlatacak; Yeni insanlarla 'tanışmalı, yeni keşifler yaparak....

Hep isteyip de, bir gün yaparım diye ertelediği ne varsa, Gerçekleştirmeyi denemeli!

Her geçen gece, ölüme bir gün daha yaklaştığını; zamanın bir nehir, Kendisinin bir sal olup da, O dursa da yolculuğun devam ettiğini anlamalı.

Baş döndürücü bir hızla geçiyorsa birbirinin aynı günler, Her akşam aynı can sıkıntısıyla eve giriliyorsa, Değiştirmeye çalışmalı bir şeyleri; Küçük şeylerle başlamalı belki; örneğin, bir kaç durak önce inip servisten, otobüsten; yürümeli eve kadar, yüreğine takmalı güneş gözlüklerini; Gördüğünü hissedebilmeli!

Sağlığını kaybedip, ölümle yüz yüze gelmeden önce, Değerli olabilmeli hayat!

İlla büyük acılar çekmemeli, küçük mutlulukları fark etmek için!

Başkasının yerine koyabilmeli kendini; Ağlayan birine "gül", inleyen birine "sus" dememeli!

Ağlayana omuz, inleyene çare olabilmeli! Şu adaletsiz, merhametsiz dünyaya ayak uydurmamalı; Sevgisiz, soysuz kalarak! Dikeni yüzünden hesap sormak yerine gülden, Derin bir soluk alıp, hapsetmeli kokusunu içine...

Güneşin doğuşunu seyretmeli arada bir, seher yeli okşamalı saçlarını...

Karda, yağmurda; sevincine, coşkusuna; fırtınada boranda; Öfkesine, isyanına ortak olabilmeli doğanın!

Bir çocuğun ilk adımlarında umudu; bir gencin düşlerinde geleceği;

Bir yaşlının hatıralarında geçmişi görebilmeli! Çalışmadan başarmayı, sevmeden sevilmeyi, mutlu etmeden mutlu Olmayı beklememeli!

Ama küçük, ama büyük; her hayal kırıklığı, her acı; Bir fırsat yaşamdan yeni bir şeyler öğrenebilmek için; kaçırmamalı! Çünkü; hiç düşmemişsen, el vermezsin kimseye kalkması için, hiç çaresiz kalmamışsan, dermanı olamazsın dertlerin; ağlamayı bilmiyorsan, Neşesizdir kahkahaların; Merhaba dememişsen, anlamsızdır elvedaların...

Ne, herkesi düşünmekten kendini, ne; kendini düşünmekten herkesi unutmamalı! Bilmeli; çok kısa olduğunu hayatın; hep vermek ya da hep almak için...

Sadece, anlatacak bir şeyleri olduğunda değil, Söyleyecek bir şey bulamadığında da dinleyebilmeli! Aklı ve kalbiyle katılabilmeli sohbetlere...

Hafızası olmalı insanın; hiç değilse, aynı hataları, aynı bahanelerle tekrarlamaması için!

Soruları olmalı, yanıtları bulmak için bir ömür harcayacak!

Dostları olmalı, ruhunun ve zihninin sınırlarını zorlayacak!

Herkese yetecek kadar büyük olmalı sevgisi; Ama, kapasitesi sınırlı olmalı yüreğinin ki, hakkını verebilsin sevdiklerinin; Zaman bulabilsin; Bir teşekkür, bir elveda için...

Yaşam dedikleri bir sınavsa eğer;

Asla vazgeçmemeli sevmek ve öğrenmekten; Ama, herkesi sevemeyeceğini de her şeyi bilemeyeceğini de fark edebilmeli insan!

Tıpkı, her şeye sahip olamayacağı gibi...

Zamanın ninnisiyle, uykuda geçirmemeli hayatı...!

22 Ocak 2008 Salı

!!!


...

21 Ocak 2008 Pazartesi

YENİ BİR HAFTA

Merhabalar, bugün daha iyiyim.

Canım annem ve babam eve döndüler:) Ama ablam ve yegenlerim annemle babamı yolcu ederken üzülmüşler. 2 haftadır ablamda oldukları için, da alıştılar tabi. Keşke ablamda yakın olsa daha sık birarada olsak. Gerçi 1 saatlik yol aramızdaki mesafe ama aynı şehirdeki gibi olmuyor işte:(
Babam çok daha iyi. Artık toparlandı çok şükür. Sabah 8 gibi geldiler eve.

Bende annem ve babam gelmeden güzel bir kek yapayım dedim. Herzaman mükemmel olan kekim bu sefer olmadı:( Çok üzüldüm. Benim kekim meşhurdur evde. Süper kabarır hep. O kadar özenerek yaptım ki anlatamam. Neyse kek pişti gibi gözüküyor herşey mükemmel. Fırından çıkarttım. Kalıptanda çıkarttım. Nefis...

Sonra anneme ve babama ikram edeyim dedim. Birde ne göreyim. Keki kestim ve içi çiğ:( İçi kremalı gibi olmuş. Niye öyle oldu anlamadım! Fırından mı acaba? Ben şok tabi. Çok üzüldüm. Babamada rezil oldum:( Fırına koydum tekrar ama tabi mahvoldu kek:( Yeniden yapacam artık.

Bugün sürücü kursuna başlıyorum. Yakında ehliyetim olacak:) Kullanmayı biliyorum ama ehliyet yoksa ne yapayım ki... Dimi ama.

Herkese iyi haftalar diliyorum. Sevgiyle ve mutlu kalın...

18 Ocak 2008 Cuma

HOŞGELDİN YALNIZLIĞIM

Hoşgeldin sevgili yalnızlığım...
Aslında hiç gitmedin ki?
Saklambaç oynar gibisin benimle...
Sana da güvenilmiyor, insanlar gibi...
Hoşgeldin yalnızlığım hoşgeldin...
Bak tüm dostlar birarada... Şiirlerim, müziğim ve sen...
Yine en güzel, kaliteli harfleri sana ayırdım...
Kelimeler,anlamsız kaldı sensiz...
Kimse dinlemiyor beni senin gibi, kimse aldırmıyor isyanıma...
Direnişlerimde de sen vardın, yenilgilerimde de...
Hoşgeldin yalnızlığım, Hoşgeldin...
Bir kucak dolusu gözyaşı sakladım sana...

15 Ocak 2008 Salı

ÇOCUKLUĞUM

Bugün çocuk olmak istedim yeniden. Ne güzel di çocuk olmak. Benim çocukluğum çok güzel geçti. O günleri hep özlüyorum o yüzden. Özellikle çocukluğumun cumartesi günlerini özlerim. Sabah ailecek yapılan kahvaltının ardından Tv başına oturup 'Cumartesiden Cumartesiye' adlı çocuk programını izlerdim. Hepiniz hatırlarsınız o programı sanırım. Hatta bugün internette gezinirken çocukluğumun geçtiği 80'li yılların çizgi filmlerine rastladım. Çok duygulandım onları izlerken. Eminim çoğunuz hatırlayacaksınız o çizgi filmleri.

İzlediğim program bitince ders çalışır, ödevlerimi bitirirdim hemencecik. Sonra annem her cumartesi Babanneme giderdi. Biz ablamla hafta içi giderdik genelde hafta sonu ödevlerimiz olduğu için. Çok yakındı babannemin evi bize. Ablamla evde yalnız kalınca evimizin köşesindeki pastaneye gider sıcacık pastalar alırdım. Ben gelene kadar ablam portakal suyu sıkardı bize bazen de sütlü nescafe yapardı. O pastaların tadı hala damağımdadır.

Sonra 'Uzay Yolu' diye bir dizi vardı Tv de.

Pastalarımızı yerken onu izlerdik bir yandan. Ablamla çok iyi vakit geçirirdik. Sıkıldığımızı hiç hatırlamıyorum. Müzik dinlerdik, beraber değişik oyunlar icad eder oynardık, sesimizi teybe çekerdik. Sonra dinleyip gülerdik:). O kasetler hala duruyor. Dinleyip hala güleriz. Pazar günleride bir program çıkardı tam olarak hatırlamıyorum ismini ama resmini görünce sanırım hatırlayacaksınız.

Hatırladınız mı? Ben çok severdim bu çizgi adamı:)Abarakandi gibi birşeyler söylerdi sürekli:)

Büyüyünce hiçbirşeyin tadı eskisi gibi değil bence. Çocukluğumuzun bayramları bile daha güzeldi. Şimdi herşey çok değişti. Sizde aynı fikirdemisiniz benimle bilemiyorum ama ben böyle düşünüyorum işte...

Ne güzel günlerdi o günler. İlkokul yıllarımı çok özlüyorum:) İlkokul dedim de dün bir ilkokul arkadaşımla buluştum. Çok samimi bir kız arkadaşımdı. Çok güzel vakit geçirdik, hep eski günleri konuştuk. Vaktin nasıl geçtiğini bilemedik. En kısa zamanda yeniden görüşmek için sözleştik. Bugünlerde ilkokul arkadaşlarımla aram çok iyi biliyorsunuz:) SEVGİYLE KALIN...

12 Ocak 2008 Cumartesi

SIKINTILIYIM

Öyle sıkıntılıyım ki yine
Hani her sonbaharda yapraklar dökülürken,

Hüzün kaplar ya içimizi

O serin, hüzün dolu havadan, her nefes alışımızda

Sıkılırız ya için için,

İşte yine öyle bir duygu sardı içimi...

Hapsetti yine kendini içime

Çıkmasını istiyorum ama nafile,

Kemiriyor içimi, eritiyor beni...

Ağlatıyor, sıkıyor, inletiyor beni.

Kurtulmak istiyorum, savaşıyorum

Ama o her zaman güçlü çıkıyor...

Kurtulamayacağımı anlayınca,

Bırakıyorum kendimi onun ellerine onun ruhu alıyor beni...

Ama an geliyor gücü tükenmişçesine çekip bırakıyor bedenimi...

8 Ocak 2008 Salı

CANIM BABAM

Canım Babam, bugün ameliyat olacak. Maalesef yanında değilim. Şehir dışında ablam doktor olduğu için orada ameliyat olmaya karar verdi. Benim derslerim olduğu için gidemedim. Derslerimi iptal de edemedim. Öğrencilerimin hep yazılı haftası. Böyle zamanlarda çalışmaktan nefret ediyorum. Çok büyük bir ameliyat değil ama yine de endişeliyim. Aklım hep orda. Babamın yanında olamadığım için, şuan ellerini sıkıca tutamadığım için suçluyorum kendinimi. Hastanede kısa süre yatacak sanırım bir aksilik olmazsa yarın çıkarırlar diyor ablam. Umarım kısa sürede toparlanır babacım.

Geçen yıl annemde küçük bir ameliyat geçirmişti. Çalıştığım dershaneden zar zor izin almıştım. O gün dersim olmamasına rağmen! Düşünün yani despotluklarını. Bir geçmiş olsun hayırdır diyeceklerine çok zor izin vermemiz falan diye kırk saat laf etmişlerdi. Programa bakıp, eee iyi bari tamam izinlisiniz o gün hocam dediler. Sonunda verdiler izni ama kıl olmuştum. İşte o gün o çalıştığım kurumdan nefret etmiştim. Sadece kendilerini düşünen, öğretmenlerini hiç düşünmeyen bir kurum olduğuna karar vermiştim...

Canım babam, sen bizim için her şeysin. Biran önce iyi ol tamam mı? Seni çok ama çok seviyoruz. Benim hayatta güvendiğim tek erkeksin. Sensiz biz bir hiçiz.

SENİ ÇOK AMA ÇOK SEVİYORUM CANIM BABAM... Bunu hiçbir zaman unutma olurmu…

7 Ocak 2008 Pazartesi

TAKINTILARIM VE BEN

Sevgili İncegülüm beni sobelemiş ve takıntılarımın ne olduğunu sormuş... Canım benim hemen cevaplayayım dedim bende.

Aslında çok takıntılı bir insan değilimdir. Ama herkes kadar benimde takıntılarım var tabi:)

Mesela plan takıntım vardır. Plansız yapamam. İlla ertesi gün ne yapacağıma dair bir tablo belirlerim kafamda. Hatta annem hep der kızım hele yarın olsun . Yok illa yapacağım o planı. Yoksa uyuyamam:)

Bir şeyi kaybettiğimde bulana kadar her yeri ararım. Bulana kadar oturmam. Bulamayınca da sinir küpü olurum. Bazen aradığım şey çok anlamsız bir yerden çıkar. Kendi kendime sinirlenirim. Onu oraya ne zaman ve niye koyduğumu hatırlamamak beni çıldırtır. Çok düzenli bir insanımdır. Neyi nereye koyduğum bellidir her zaman. Genelde pek bir şey kaybetmem. Ama birde öyle zamanlarda bir şeyleri kaybederim ki, yaa çok acelem vardır yada yatmak üzereyimdir:)

Yolda zamanın birinde tanıştırıldığınız birini gördünüz. Ama çok rastlaşmadığınız biri. Samimi değilsiniz yani. O size merhaba deyip isminizle hitap ediyor. Konuşuyorsunuz ama ismini hatırlayamadınız. Tabi pot kırmıyorsunuz ve ismiyle hitap etmeden sohbet ediyorsunuz. Ama içinizden ayyy rezil oldum ismi neydi diyorsunuz sürekli. O ismi bulana kadar düşünürüm ve başka birşeye konsantre olamam. Sonunda bulurum ama beynim kazan olur tabi.

Evde temizliğe en önem verdiğim yer mutfak ve banyodur. Her gün dezenfekte edilir. Hem de bol deterjanla. Ne yapayım canım. Mutfak tezgahı bilmem kaç defa ilaçlı sularla silinir. Banyoda aynı keza. Annemde böyle. İşte anasına bak kızını al lafını boşuna dememişler:) Ablamda öyle bu arada:) Biz ailecek çok titiziz sanırım:)

Birde odamda ders çalışıyorum mesela, o oda tiril tiril olmalı. Eğer dağınıksa ve tozluysa asla ders çalışamam. İlla temizleyip öyle ders çalışırım. İsterse gece olsun. Yoksa çalışamam. Çok saçma biliyorum ama ne yapayım:)

Yerleri silerken, her odayı sildikten sonra kapısını kapatırım ve tüm evin silmesi bitmeden kimseyi yerinden kıpırdatmam:) En çok babam kıl oluyor bu huyuma. Bazen adamcağız odadan seslenir daha bitmedi miiii:)

Birde eve ayakkabı ile girilmesinden nefret ederim. Özellikle kış ise. Tertemiz halılara git dışarının pisliğini yapıştır. Olur mu yaa hiç hoş mu sizce?

Bir de sakız çiğnemekten pek hoşlanmam. Çiğnerim arada bir ama sevmem işte. Çiğneyene saygım sonsuz. Çiğneyebilir tabi ki. Ben sevmiyorum diye onlarda sevmemek zorunda değil. Ama karşımda biri sakız şişirip patlatırsa kıl olurum. Takarım ve o insan sakızı ağzından çıkarana kadar sinir küpü olurum. Nefret ediyorum yaa sakız şişirilmesinden ve ardından pat diye patlatılmasına. Bazen arkadaşlarım gıcığıma yaparlardı, bende gıcığına şişirdikleri an elimle pat diye patlatırdım yüzlerinde:) Ağzı, yüzü, burnu her yeri sakız ve tabi ki o sakızı artık atması lazım. Zafer benim:) Ben küçükken çok denedim sakız şişirmeyi:) Ama asla beceremedim:) Sanırım o yüzden nefret ediyorum bilemem ama çakkıdı çakkıdı sakız çiğneyenlere takarım. Adam akıllı çiğne kardeşimm. Ne öyle çakkıdı çakkıdı. Özellikle dışarıda, yolda, otobüste:) Ayy çok çirkin gözüküyor dimi ama…


İşte benim aklıma gelen takıntılarım şimdilik bu kadar. Acaba ben kimi sobelesem. Hımmm tamam buldum. Bende sevgili Elçinciğimi ve canım arkadaşım Hislerim ve Ben 'i sobeliyorum. Söyleyin bakalım sizin takıntılarınız neler???

5 Ocak 2008 Cumartesi

NEW YORK'TA BİR SONBAHAR

Bugün daha önce sinemada izlediğim ama çok beğendim bir filmi aldım. 'New York'ta Bir Sonbahar'...
Film sinemada izlediğimde de beni çok etkilemişti. Çok duygusal bir film. Sonunda ağladım valla. Sulu göz deyin siz ne yapayım ağladım işte. Romantik filmlere bayılırım ben tabi kaliteliyse. Bu filmde kadının ilk ve son aşkı erkeğin ise ilk aşkı denilebilecek bir aşk öyküsü var.
Richard Gere'ın filmleri zaten müthiş olur. Çoğunuz izlemiştir belki de bu filmi. 2000 yılında sinemada oynamıştı yanlış hatırlamıyorsam. İzlemediyseniz tavsiye ederim.


Film özeti şöyle;

Yaşı ilerlemeye başlamış bir erkek ve hayata daha yeni atılan bir genç kız insanların hayatı boyunca başlarına yalnız bir kere gelebilecek bir duygu ile birbirlerine bağlanırlar... Aşk!.. Seksüel patlamalar geçiren Will Keane (Richard Gere) orta yaşlı bir erkektir. Şehrin en gözde 50 playboyundan biridir. Baştan çıkardığı bir çok kadınla adı anılmıştır. Ta ki 21 yaşında bir yetişkinin hayatını keşfetmeye hevesli güzel genç bir kadın olan Charlotte Fielding (Winona Ryder) ile tanışana kadar. Charlotte'a olan ilgisi çarçabuk gelişen ve alevlenen bir ilişkiyi de körüklemiştir. Her ne kadar hayat görüşleri birbirlerinden çok farklı da olsa tüm tezatlar birbirlerinde yaşamayı bekledikleri heyacanı arttırmaktadır.Ne zaman ki Will için bu ilişki diğer ilişkileri gibi geri dönülemeyecek aşamaya getirmeye başlayınca Will her zamanki gibi uzaklaşmaya karar verecektir. Ama bu kez onun elini kolunu bağlayan çok önemli bir şey vardır. Will'in o güne kadar aşktan anladığı ve kadınlar hakkında hissettikleri yalnızca seks ve sorumluluk iken bu genç kadın ile birbirlerine duydukları tamamen farklıdır, yeniden hayat veren, oldukça üzücü, sabır gerektiren bir aşktır bu.

SEVGİYLE KALIN.

4 Ocak 2008 Cuma

DÜĞÜN:)

Dün gece canım kuzenimin düğünü vardı. Şehir dışında olduğu için düğüne erkenden hazırlanıp gitmek zorunda kaldık. Kuaför falan derken akşam 6 gibi yola çıktık. Dünde şanslarına hava fena soğuktu, yağmurdu. Bizim burda derler ki bir kız tencerenin dibinden çok yerse düğününde yağmur yağar:) Öylemi dersiniz? Ben ne zaman kuaföre gitsem yağmur yağar:) Benim şansım bu. İnanın yazın bile saçlarımı fönletsem yağmur yağmıştır zaman zaman. Neyse kuaför dönüşü saçlar bozulmasın diye tabi bir uğraş.

Düğün salonuna girerken de aynı tabi yağmurdan kaçtık. Salona girdik aman ne göreyim herkes birbirini süzmekte. Kendimi süzgeçten geçmiş gibi hissettim. Ama inanın en şık bendim. Kız tarafıydı süzen tabi. Erkek tarafıyız biz. Düğün çok lüks bir yerde değilmiş, aman canım nerden bileyim ben:) Gelen giden akrabalar canımcım ne kadar şıksın böyle Allah nazardan korusun maşallah deyip biryerlerimi sıkıyorlardı:)

Sonra beklenen an geldi. Işıklar söndü ve gelin ve damat girdi salona girdi. O kadar yakışıklı olmuştu ki benim canım kuzenim. Gelinde çok hoştu tabi. O loş ışık, o mükemmel ötesi müzik beni çok duygulandırdı. Gözlerim dolu dolu oldu. Ben düğünlerde hep böyle duygulanırım. Kuzenimin mutluluğunu görmek herşeye değerdi. Sonra nikah faslına geçildi. Öyle çoşkulu EVET diye bağırdı ki ikisi, bir alkış ki sormayın yani:) Bu arada gelin ayakkabısının altına adımı yazmış:) Haberim yok. Kulağıma eğilip söyledi. Sırada sen varsın canım ona göre diye:)

Pek oynamadım ben. Sevmem pek oynamayı. Biraz eşlik ettim tabi. Ama daha çok dans ettim. Damatla dans ettik ilk önce canım kuzenim benim. Neyse sonra sevgili babacığım dansa kaldırdı beni. Sonra diğer kuzenlerimle dans ettim işte. Tabi hala süzülüyorum bu esnada. Anlamıyorum yaa niye süzerler böyle. Neyse sonra takı merasimi bitti, pastalarımız kesildi. Güzeldi düğün. Hoş vakit geçirdim. Düğün sonrası vedalaşırken darısı senin düğününe canım dedi herkes:) Klasik laftır bu. Düğünde herkes bekar olana böyle bir temennide bulunur. Alıştım artık.
Bu arada gelinin çiçeğini attığında ilk kapan evlenecek diye birşey de yok. Ben bundan 9 yıl önce ablamın düğününde çiçeğini ben kapmıştım ama görüyosunuz:)

Neyse düğüne erken gittiğimiz için akşam yemek yemedim:) Düğün yemekli değildi ve ben çok acıkmıştım. Ve eve dönüşte babama yoldan birşeyler aldırdım. Ne mi aldırdım' Çoğunuz belki sevmez. Yada sizin oralarda bilinmez pek. Şırdan aldık. Belki siz sevmiyorsunuzdur ama ne yapayım canım ben çok severim. Neyse gece gelip o saatte onu yedim. Tabi hemen yatamazdım. Biraz sizin sitelerde dolandım, yorumlara cevap yazdım derken çok geç oldu. Bir günde böylece bitti canlarım. Allah hergünümüzü böyle düğün havasında geçirsin.
İki gündür en arka dişim çok ağrıyordu. Diyordum sanırım çürük var. Neyse sabah uyandım ağrı boğazıma kadar inmiş. Dedim acaba dün üşüttümmü o soğukta üstüm inceydi ve hava çok soğultu o yüzden boğazım ağrıyor. Yok o da değilmiş... Yaaa ben 20'lik dişlerimi çıkarmadım da daha:) 20'lik dişim bir taraftan çıkmaya çalışıyormuş meğersem. Çok ağrıyor yaa valla. Bakalım sanırım bugün bir dişçiye gitmem gerekecek. Neyse canlarım öyle işte.
Hepiniz sevgiyle kalın...

1 Ocak 2008 Salı

HOŞGELDİN 2008...

2008'in ilk yazısını yazmaktan şeref duyarım:) Sizlere Tarkan'nın yeni çıkan güzel bir yeni yıl şarkısı ile merhaba demek istedim. Umarım beğenirsiniz

Dün yeni yıla girdik ama benim için başka günlerden pek bir farkı yoktu. Ama bu yıla mutlu girdim diğer yıllara nazaran:) Bol bol dilek diledim. Ailemle çok güzel bir akşam yemeği yedik. Ailemle geçirdim yılbaşımı. Annem çok güzel yemekler yaptı, çeşit çeşit. İnanın pek birşey yiyemedim. İnsan o kadar çok çeşidin olduğu bir sofrada nedense hemen doyuyor. Ondan bir lokma, ondan bir lokma derken ben şiştim, patlamak üzereydim nerdeyse. Dün gece yemeye doyamadığım tek şey teretürdü. Bayılırım teretüre. En çok sevdiğim soğuk mezelerden biridir. Sanırım çoğunuz bilirsiniz. Soframızın resmini çektim ama ekleyemiyorum sorun çıkıyor. Başka zaman artık...

Gece rüyamda piyango bana çıkıyordu. Sabah uyandım ve hemen gazete aldım. Kesin çıktı diyordum kesin. Ama bir baktım ki amorti bile yok:(

Rüyaların tersinin olduğuna bir kez daha inandım:) Şansa bak... Yazın bir kitap okumuştum 'Secret' diye. Bir şeyi ne kadar çok isterseniz ve inanırsanız oluyor diyordu. Yazdan beri yılbaşı ikramiyesi bana çıkacak diyordum. Hani olmadı işte:) Gerçi başka şeylerde var çok istediğim ve olmasını sabırsızlıkla beklediğim. Umarım onlar olur kısa zamanda:)

Bu yıl hepimize bol umut, sağlık, şans, huzur ve bol sevgi getirsin... Sevgiyle kalın hepiniz...