
30 Aralık 2009 Çarşamba
2009 ' A GÜLE GÜLE MERHABA 2010

27 Aralık 2009 Pazar
EMANET...

24 Aralık 2009 Perşembe
İŞE GİTME VAKTİ...
Tarihle başım belada. Ne çok şey yazılmış tarihte yaa. Hepsini ezbere bilmenin Fizik öğretmenine ne gibi bir yararı varmış sormak istiyorum.
Coğrafyada tüm maden yatakları ve bunların işlendiği fabrikaları bilmekte bir Fizik öğretmeninin ne işine yarayacak merak ediyorum.
Acaba KPSS bu soruları hazırlayanlar biliyormu bunları ezbere...
Şimdi elime kahveyi alıp tv karşısında uzanıp keyif yapmak vardı. Bu keyifi yapmayalı uzun zaman oldu. Havada yağmurluyken süper olurdu aslında. Ama ne yapalım ekmek parası :)))))
Şimdi gitme vakti. Öğrencilerim kapıdan girer girmez üzerime atlıyorlar öğretmenim öğretmenim diye. Zaten o yüzden gripten hiç kurtulamıyorum. Hepsinide çok sevdiğim için birşey diyemiyorum.
Dün bir öğrenci bana birsürü DVD film getirmiş. Film izlemeyi seviyorum dedim diye. Ahh be çocuğum birde vaktim olsa izlicem ama nerdeee.
Şimdilik hoşçakalın.
Sevgiyle Kalın...
20 Aralık 2009 Pazar
YAĞMURLU BİR PAZAR SABAHI...

11 Aralık 2009 Cuma
DETAYLARA DİKKAT EDERSEK...

6 Aralık 2009 Pazar
BENDEN KISA KISA HABERLER...

28 Kasım 2009 Cumartesi
ZAMANI HAPSETME GÖZLERİNE...

26 Kasım 2009 Perşembe
MUTLU BAYRAMLAR...

22 Kasım 2009 Pazar
YİNE DOLU KALBİM ÖZLEMLE...
En zor zamanlar sevgilinin askerde olduğu zamanlardır...
İnsan telefonun başından çekilemez ha aradı ha arayacak sancısıyla heyecanla beklenen telefon.
Geçicek geçmeli ...
Herşey onunla güzelmiş diyorsun askerin gidince...
Nefes almak, yemek yemek, televizyon seyretmek, çarşıda gezinmek aklına gelebilecek herşey onunla güzelmiş...
Öncesinde izlemediğin halde televizyonda askerlik ile ilgili tüm haberleri seyretmek..
Onunla beraber gün saymak... Onsuz hiç bir yere gitmemek... Hiç kabahatin olmadığı halde sana kızdığında bile alttan almak... Her yere telefonu yanına alıp gitmek... Arasa da sesini duysam diye bütün gün beklemek...
Bütün gün geçmeyen dakikaların telefonda bir anda geçmesine sinir olmak...
Askerlik bitince yaşayacaklarını hayal etmek...
En ufak bir şeyi bile paylaşmak istendiği anda aslında onun uzakta olduğunun hatırlanmasıyla o an hüzünlenmek ve paylaşamamak...
Ya geçmişi düşünürsünüz ya geleceği. Geçmişteki anılarda kaybolursunuz gün gelir hayallere dalarsınız geleceğe dair.
Onsuz bişey yapmak gelmez içinizden. Ev kuşu olursunuz. Ona anlatmak istediğiniz şeyleri paylaşmak istediklerinizi her gün mail olarak ona yazarsınız.
Hiç bitmeyecek gibi gelir beklemek. Bazen ne çabuk geçmiş günler dersiniz bazen daha bir sürü gün daha var dersiniz. Kafa karışır algı bozulur. Ama o yanınızda olmasa bile her şeyi onunla yaşarsınız...
Önce gideceği güne yakın yanında sürekli gideceği günü düşünür ve ona bir türlü doyamaz o ısıyı stoklarsınız... Yüzünden binlerce kare fotoğraf çekersiniz gözlerinizle... Sonra uğurlama anı gelir ki önceki hasretlerinizden kat be kat büyüktür ağrısı... Sonra ertesi günden itibaren başlayan o tuhaf kıvranış algılayamama hissizleşme...
Çiftten çifte, bekleyenden bekleyene, yaşanmışlıktan yaşanmışlığa fark var elbet en önemli ayrım bu hissedilen boşluk kıyasında.
Yolda yanınızdan geçip giden askerlere "Allah sabır versin" derken bulursunuz kendinizi. Bütün askeri terimleri öğrenir tencereye teskere deyiverir acınan gülüşmeler yaşarsınız...
Tek emin olduğunuz geçmişinizdir sırtınızı ona dayar belirsiz geleceğe dair planlar yaparsınız. Hırs olur biraz içinizde bu bekleyiş bu arada yapmanız gerekenler adına. Güçlü olmalıyım diye kendinizi zorlarsınız.
Bir yanın hep eksik olur.
'Geçer!' 'aman ne kadar az kalmış!' 'Askerlik mi bu?' diyenlerin sözü o an için dinlenir iç sesle sürekli konuşulur hatta çene düşer ama eve gelinip kanepeye tek başına oturulunca sessizlik başlar. Zaman yine durur...
Yine de en güzel çare telefonun çalmasını beklemektir...
İzin gününde İnternet cafe ve kamera bulmuşsa onu gördüğünüzde dünyanın en çaresiz en özlem dolu en hüzünlü insanı olursunuz bir anda ama bir o kadar da mutlu...
Mümkün olsada dersin " sevgilinin peşinden askerlik yaptığı şehrin yollarına düşsem bilinmedik bir şehre giden virajları ezberlesem...
Hayatın en sadık, en içe kapanık ve en karanlık bekleme dönemi. Beklemek beklemek sadece beklemek. Başka hiçbir şey değil. Anlatılarak bitirilemeyecek, paylaşmayla azalmayacak bir özlem.
İşte böyle bir zaman dilimidir asker yolu beklemek...
5 Kasım 2009 Perşembe
SEVMEK...

19 Ekim 2009 Pazartesi
OTOBÜS MACERASI :)

15 Ekim 2009 Perşembe
GÜNLERİM NASIL GEÇİYOR...
Bu aralar hayat koşuşturmacalı anlayacağınız. Akşam nasıl oluyor bilmiyorum. O yüzden blogumu ve sizleri çok ihmal ettim :((
Düzene oturtacam az kaldı.
Hafta içi iş yoğunluğunu, hafta sonu arkadaşlarla atıyoruz işte.
Geçen hafta çiğ köfte partisi yaptık. Süperdi. Çok yemişim sanırım. Ama çok güzel yaptı arkadaşlar ne yapayım :) İnsan o ortamda ne kadar yediğinin farkına varmıyor.
Böyle gırgır şamata güzel bir hafta sonu geçirdik.
İş yerimde kurucumuz o gün beni çağıttırdı. Dedim bir şey oldu sanırım. Kesin bir veli şikayet etti yada onun gibi bişi. Hayırlısı dedim girdim odasına.
Dedi ki kurucu senden çok memnunuz. Sen yarım gün gelmene rağmen sen tam kadrodasın artık. Buranın demirbaş öğretmenisin artık dedi :))
Güleryüzümden çok memnunlarmış. Veliler, öğrenciler beni çok tutmuş. Sen hep böyle güleryüzlü ol dedi.
Çok sevindim. İşte güleryüzlü olmanın ve birde işini iyi yapmanın neler yapabileceğini birkez daha gördüm.
Dün eski iş yerimdeki arkadaşlarım beni ziyarete gelmişler. Süpriz yaptılar. Çok sevindim. Derste tahta kalemimin mürekkebi bitince birara çıktım mürekkep almaya. Bir baktım süprizz beni bekliyorlar sekreterin odasında. 10 dk teneffüs arasında azda olsa sohbet ettik. Çünkü dün full dersim vardı.
KPSS çalışmaya henüz başlayamadım. Şu derslerimi bir düzene oturtursam iş yerinde inşallah başlayacağım.
Yazın olduğu gibi kitaplarımı son sürat okuyamıyorum. Ancak yatmadan okuyabiliyorum 30 dk falan. Okumadan asla uyuyamıyorum bu alışkanlık bende.
Şimdi Alacakaranlık serisinin 4. kitabı olan Şafak Vaktine başladım. Güzel gidiyor bakalım.
Benden şimdilik bu kadar, işe gitmeliyim.
Hepiniz sevgiyle kalın...
12 Ekim 2009 Pazartesi
SEVDİĞİNE DEĞER VERMEK...

Sevdiğine değer vermek;
Nasıl desem ki, gözünü açarsın, karşında değildir.
Kapatırsın sımsıkı hemen karşına gelir.
Saçlarına dokunursun fırsat bu fırsat.
Böyle kanatlanır konar içine, kımıldayamazsın gitmesin diye.
Yakınındaysa misal, yaslar başını omzuna, robot olur kımıldayamazsın keyfi bozulmasın diye. Kımıldayamazsın yine.
Sevdiğine değer vermek ne saçma. Değer verdiğindir zira sevdiğin.
Ya da zaten sevdiğindir değer verdiğin.
Çok kızgınım der, özür dilersin kimin kızdırdığını bilmeden.
Zaten pek önemli de değildir.
Özür ister verirsin.
Üzgünüm der, dünya üzgündür o an.
Sevinçliyim der, kim üzgünse dövesin gelir.
Seni seviyorum der misal, kalbin bambu ağacı gibi büyür birden, sığımaz bedenine.
Sarılır yatarsın belki, yine robot olursun.
Kımıldamazsın uyanmasın diye. Bütün bunlar değer verdiğin anlamına gelmez.
Çünkü aslında görevdir bir bakıma bunlar.
Tüm bunlardan aldığın zevkin oranıdır, verdiğin değer.
Uzaktadır misal...
Uyursun bir başına, ama aklındadır o, ayıp ama yanında yatırırsın bir şekilde. nasıl yattıysan öyle kalkarsın, her yerin uyuşmuş halde.
Özlemektir bu.
Tüm tutulmuş bedeninle mutluysan hala, o mutlulukla eşdeğerdir verdiğin değer...
30 Eylül 2009 Çarşamba
OFFSHORE ŞAMPİYONASI- ADANA
27 Eylül 2009 Pazar
RUH EŞİ...

23 Eylül 2009 Çarşamba
BEN ARTIK DÖNDÜMM :))

Vampirlerle ve kurt adamlarla bir hayat nasıl geçer bilemiyorum :) Ama çok sürükleyici kitaplar Tavsiye ederim. Son ve 4. kitabıda 'Şafak Vakti'.
16 Eylül 2009 Çarşamba
HAVADİSLER...
Yeni bir Etütle anlaştım. Bayramdan hemen sonra yeni iş yerine başlıyorum. Umarım eski iş yerim gibi severim. Yeni iş yerimdeki insanlarda sıcak kanlı gibi görünüyorlar. Şartlar fena sayılmaz. Yarım gün çalışacağım. Diğer yarım günde ders çalışmayı düşünüyorum. Bu yıl devlete öğretmen olarak atandım atandım. Yoksa pes edeceğim.
Almanya'dan kuzenim geldi. Onunla geziyoruz şuaralar sık sık. Dün iftara yemeğe çıktık beraber. Kendisi 1.90 boyunda yakışıklımı yakışıklı bir delikanlıdır :) Kızların bakışlarını göreceksiniz. Bana kötü kötü kuzenime hayran hayran bakıyorlardı. Yaaa o benim kuzenim yaa bana neden öyle kötü bakıyorsunuz kiii :)
En son yazımda yazdığım gibi kararsızlık çemberinden henüz kurtulamadım maalesef. Bakalım neler olacak...
Bugün yeni iş yerim için evrak hazırlamam gerekecek. Çok sıkıcı bu işler. Akşama da bir arkadaşımın çocuğunun yaş günü kutlamasına gideceğim. Dün şirin mi şirin bir hediye aldım. Bebek kıyafetlerine bayılıyorum yaa. Çok güzeller miniminnacık.
Şimdilik benden bu kadar canlarım.
KENDİNİZE İYİ BAKIN...
SEVGİYLE KALIN...
ŞİMDİDEN İYİ BAYRAMLAR HEPİNİZE...
2 Eylül 2009 Çarşamba
KARARSIZLIK...
İnsanın içine düşebileceği en hırçın deniz...
Dalgalar o kadar büyük ve etkili ki o deniz de...
Bir türlü suyun yüzünde kalamazsın...
Ne yüzeyde kalıp yaşayabilirsin ne dibe batıp ölebilirsin...
Ne yapacağını bilmez bi vaziyette sürüklenirsin...
O güçlü dalgalar seni nereye götürürse...
Şansın varsa bir süre sonra şafakla birlikte deniz sakinleşir ve doğru sahile vurur baygın bir vaziyette...
Ve uyandığında yalnızsan daha çekecek çok acın var demektir...
31 Ağustos 2009 Pazartesi
YAZ BİTTİ MERHABA SONBAHAR...
Hayat koşuşturmaca geçiyor. Hala tatili bitiremedim. Aslında pek tatil sayılmaz. Sadece dinlenme diyelim. Zaten deniz anaları yüzünden yaklaşık 1 aydır denize giremiyoruz.
Yarı tatil yapıyorum yarı çalışma temposuna başladım. Biliyorsunuz okulların açılmasına az kaldı. O yüzden biz öğretmenler başladık çalışmalara.
Adana-Mersin arasında mekik dokuyorum. Adana hala sıcak, yaz bitmiyor buralarda. O yüzden ramazan çok zor geçiyor. Ama yazlıkta olduğum zamanlar daha rahatım. Orası serin çünkü.
Kitap okuma son hız devam. Şu an Stephenie Meyer'in Alacakaranlık kitabına başladım. 4 seri kitap. Vampirli kitaplar okuya okuya rüyalarıma girmeye başladılar :)
Bundan öncede P.C Cast ve Kristin Cast'in vampir serisini okudum.
İşaret, İhanet, Seçilmiş. Serinin devamı var ama Eylül'de piyasaya çıkacakmış.



Şu sıralar hayatımda pek fazla değişiklik yok anlayacağınız. Şikayetçi değilim. Bir önceki yazımdada yazdığım gibi akışına bıraktım zamanı,hayatı, herşeyi...
Şimdilik benden bu kadar. Kendinize iyi bakın.
SEVGİYLE KALIN...
9 Ağustos 2009 Pazar
BEN GELDİM... AMA GİDİYORUM :)
Bu aralar biraz karışık kafam yine. Beni üzen kişilerin pişmanlığı, özürleri, yeniden dönmek istemesi, ne olur aşka devam edelim demesi kafamı karıştırdı. Nasıl güvenir ki insan yeniden... Herşeye karar verip sırtını dönmüşken. Kafamda binlerce soru var cevaplayamadığım. Akışına bıraktım zamanı öylece yaşıyorum işte.
Haftaya cumartesi canım arkadaşımın nişanı var. İş yerinden en yakın arkadaşım, aynı zamanda tesadüf yazlıktada yan sitede oturması hergün görüşmemizi sağlıyor. Nişanı yazlıkta evde olacak. O yüzden dün cicimi cici bir elbise aldım :)) Heryerde giyebileceğim, şık, sade, şirin bir elbise.
Bol bol kitap okuyorum demiştim yazlıkta. V.C Andrews'in Çatı serisinden sonra,
Canan Tan 'En Son Yürekler Ölür' bitti.



Bundan sonrada Boleyn Kızını okuyacağım.

Sonrada sırada Stephenie Meyer'in kitap serisi var. Aldım kitaplığımda bekliyorlar.
Alacakaranlık,


Tutulma,


Birde seri dışında yeni bir kitap çıkarmış Stephenie Meyer .
Göçebe'yi aldım.

Kitap okumayı çok seviyorum ne yapalım :))
Şimdilik benden bu kadar. BENİ ÖZLEYİNNN :)
KENDİNİZE İYİ BAKIN.
SEVGİYLE KALIN...
8 Ağustos 2009 Cumartesi
MİM...
Cesaret Nedir?
Cesaret. Hayattan korkamamak mı? Yaşayabilmek mi doyasıya? Yaşamaktan nefes almaktan, Seni Seviyorum demekten, Seni Özledim demekten, bir köpeğin başını okşamaktan, bir çocuğa gülümsemekten korkmamak mıdır cesaret.
Çılgınlık yapmak mı? Hayatımızı riske atacağımız sporlar yapmak mı? Yağmur altında ıslanacağımızı düşünmeden yürümek mi. Karların içinde aman hasta olurum diye düşünmeden uzanıp karın keyfini çıkarmak mı?
Başkaları ne der. Bana nasıl yorum yaparlar diye düşünmeden istediğimiz kıyafeti giyebilmek midir cesaret. Acaba pişman olur muyum diye düşünmeden içimizden geçeni söyleyebilmek, içimizden geldiği gibi duygularımızı ifade etmek midir cesaret.
Bize esir eden duygular ve insanlara karşı çıkıp ses yükseltmek midir cesaret. Yoksa ses çıkarmadan olayları akışında yaşamak ve bütün bunlara karşılık ayakta kalabilmek midir?
Haksızlıklara karşı sesini yükseltmemek midir? İlla bu şekilde olacak diye ısrar eden topluma sesini yükseltip, Hayır doğru olan budur deyip doğruyu gösterebilmek midir cesaret.
Zarar göreceğini bile, bile güçsüzün yanında olabilmek midir? Arkamızda kimsenin durmayacağını bilsek bile güçsünüzün arkasında durabilmek midir? Kendimizden başkalarının çıkarları için savaşabilmek midir?
Sevmeyi bilmek midir? Güvenmeyi öğrenmeye çalışmak mıdır? Nedir cesaret korkularımızı yenmeyi öğrenmek mi. Korkuyorum ben aslında diyebilmek mi? Asla ağlamam, başkaları benim ağladığımı görmemeli derken insanların yanında gözyaşlarını akıtabilmek mi yoksa cesaret.
Artık hayat bitsin, yaşam burada kalsın dediğimiz anda çaresizlikle birleştirilen ve intihara sürükleyen bir olgumudur.
Kimler cesaretlidir?
Âşık olan cesaretli olur mu?
Aşkı uğruna her şeyini özsaygısını, sevdiklerini, gururunu, el âlem ne der kaygılarını yitirmeyi göze alır mı cesur olan insan.
Cesaret bence,
Bir şeyi yapma gereği hissedersin mantığın ve duygun karşı karşıya gelir ve sonuç olarak yapmaman gerektiğini söyler hislerin. İşte o an yapmaman gerekeni yaparsın, ne mantık ne duygular düşünülür. Cesaret ikisini de geride bırakır mantığı da duyguyu da cesaret daha ağır basar.
Yani Cesaret,
Hem mantığınla hareket etme isteği, hem duygularını yaşama aşkı, hem de hem mantığının hem de duyguların gaza getirip yapmayacağım asla yapmam dediklerimizi bir çırpıda yapıvermemizdir.
Bunu herkes yapamaz, yani herkes cesur olamaz.
Herkes cesurum der. Ben korkmam der ama herkes mantığıyla hareket edip duygularının aşkıyla yaşamak ister. İkisini birden umursamayıp körü körüne boşluğa atlamaya cesaret edemez kimse.
Cesur olmayan kimse cesaret edemez güçsüzün arkasında durmaya, korkar haksızlık karşında sesini yükseltmeye, Duygularını dile getirmeye, ağlamaya, gülmeye korkar. Seni Seviyorum demekten korkar. Ben korkuyorum demekten korkar. Hem mantığını, hem de duygularını yaşamaktan korkar.
Cesur olmayan bir insan cesur olamaz.
William Churchill
23 Temmuz 2009 Perşembe
MERHABALARRRRR :)))
Yürüyüş yolumuz :)
Çok fazla kitap okuyorum. Kitap dayanmıyor bana. V.C Andrews'in 4 kitabı bitti. Çatı, Çatıdaki Rüzgar, Gazap Tohumları ve Çatıdaki Dikenler.
İş konusuna gelince hala kafama uygun biryer bulamadım. Sanırım bu yıl oturup gerçekten KPSS çalışıp devlete gidecem. Bu özellerden bıktım.
Aşk diyelim. O da ne :) Bildiğiniz o aşk BİTTİ. Yazılarımdan anlamışsınızdır. Hayatta malesef birkez daha hayal kırıklığına uğradım. Umarım bu son olur. Ne oldu neden bitti derseniz inan onun cevabını ben bile bilmiyorum. Sadece bitti işte. Ama çok iyiyim. Toparlandım. Yalnızım ve tatilin tadını çıkarıyorum...
Yeni bir haber daha. Yeniden teyze oluyorumm :)) İkiz yeğenlerimden sonra 1 yeğenim daha oluyor Allah'ın izniyle.
Hergün 1,5 saat tempolu bir şekilde yürüyüşüm var. Akşam 19:00-20:30 arası. İş yerinden en yakın arkadaşım bizim yan yazlık sitede. Onunla vakit geçiriyoruz çoğu zaman. Birde kuzenim geliyor sık sık. Sıkılmıyorum hiç.
Bizim buraların meşhur bici bici ve sıkma gözlemeleride yürüyüş yolu boyu heryerde. Millet bir yandan yürüyor bir yandan yiyor :))
KENDİNİZE İYİ BAKIN.
SEVGİYLE KALIN...
- Muhabbet Çiçeği
- Çoğu zaman duygusal, bir o kadar neşeli. . Hep umut dolu , sevgi dolu. Mutluluğun paylaşmaktan geldiğine inanan tomurcuk bir çiçek :)
